Milli Mücadele'de Dünya Tarihinin En Büyük Dayanışması

by Admin 55 views
Milli Mücadele'de Dünya Tarihinin En Büyük Dayanışması

Selam Millet! Milli Mücadele Ruhu ve İnanılmaz Bir Dayanışma Hikayesi

Selam millet! Bugün öyle önemli bir konuya dalış yapacağız ki, sadece bizim tarihimiz için değil, dünya tarihi için de apayrı bir yere sahip. Konumuz ne mi? Tabii ki Milli Mücadele yıllarında sergilenen o muazzam milli dayanışma örneği! Düşünsenize, bir millet var, Birinci Dünya Savaşı'ndan yeni çıkmış, paramparça olmuş, toprakları işgal altında, insanları yorgun, aç, umutsuz... Ama bir anda küllerinden doğuyor, tek bir vücut olup bağımsızlık ve vatan sevdasıyla ayağa kalkıyor. İşte bu, Milli Mücadele dönemindeki milli dayanışma ruhu dediğimiz şey. Bu, sadece bir askeri başarı öyküsü değil, aynı zamanda birlik ve beraberliğin en destansı örneklerinden biri, arkadaşlar. Gerçekten de insanlık tarihinde bu kadar kapsamlı, bu kadar içten, bu kadar her kesimi kapsayan bir dayanışmayı görmek öyle kolay değil. Herkes, ama herkes; köylüsü, şehirlisi, genci, yaşlısı, kadını, erkeği, çocuğu... Hepsi, ortak bir amaç uğruna, yani vatanın kurtuluşu ve tam bağımsızlık için bir araya geldi. Bu, sadece savaş cephelerinde değil, gündelik hayatın her anında kendini gösteren bir ruh haliydi. İnsanlar, ellerindeki avuçlarındaki son lokmayı, son kuruşu, hatta evlerindeki çarşafı, tencereyi bile milli dava uğruna feda etmeye hazırdı. Bu fedakarlık, bu inanılmaz ortak payda, bizi biz yapan en güçlü damarlardan biri. İşte bu yüzden, Milli Mücadele bize her zor zaman geldiğinde nasıl bir araya geleceğimizi, nasıl imkansızlıkları aşabileceğimizi gösteren altın bir ders niteliğinde. Bu dayanışma örneği, dünya tarihinde eşine az rastlanır bir direnç ve azmin timsali olarak parlamaktadır. Gelelim şimdi bu muazzam hikayenin detaylarına, nasıl böyle bir birlik sağlandığına ve bunun arkasındaki inanılmaz güce. Unutmayın, bu sadece geçmişin bir hikayesi değil, aynı zamanda bizim kim olduğumuzun ve neler başarabileceğimizin bir kanıtıdır.

Başlangıç Noktası: Ulusun Uyanışı ve Mustafa Kemal'in Liderliği

Milli Mücadele ateşinin nasıl yandığını anlamak için, öncelikle o dönemin şartlarını iyice kavramamız gerekiyor, canlar. Birinci Dünya Savaşı'ndan mağlup çıkmış, Sevr Antlaşması gibi ağır şartlarla boğazı sıkılmış bir Osmanlı Devleti vardı karşımızda. Topraklarımız parça parça işgal ediliyor, milletimiz bağımsızlıktan yoksun kalma tehlikesiyle burun burunaydı. İşte tam bu umutsuzluk ortamında, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkan bir lider vardı: Mustafa Kemal Atatürk. O, sadece bir asker değil, aynı zamanda milli bilinci yeniden uyandıracak bir vizyonerdi. Mustafa Kemal Atatürk, Anadolu'da adım adım ilerlerken, Havza Genelgesi, Amasya Genelgesi, Erzurum Kongresi ve Sivas Kongresi gibi kritik adımlarla milli direnişin örgütlenmesini sağladı. Bu kongreler, aslında birer toplantıdan çok daha fazlasıydı; bunlar, dağılmış milletin tek bir ses, tek bir yürek olması için atılan temel adımlardı. Özellikle Erzurum Kongresi'nde alınan "Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, parçalanamaz" kararı ve Sivas Kongresi'nde tüm milli cemiyetlerin tek bir çatı altında toplanması, yani Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında birleşmesi, işte o milli dayanışma ruhunun somutlaşmış haliydi. Bu dönemde kurulan Kuvâ-yi Milliye birlikleri, düzenli ordu kurulana kadar işgal kuvvetlerine karşı ilk ve en önemli direnişi gösterdi. Bu birlikler, tamamen halkın kendi özverisiyle kurulmuş, vatan sevgisiyle dolu, fedakar gönüllülerden oluşuyordu. Herkes, elinden gelenle bu mücadeleye destek oluyordu. Çiftçi tarlasını bırakıp silaha sarılıyor, esnaf dükkanını kapatıp cepheye koşuyor, kadınlarımız mermi taşıyor, çorap örüyordu. İşte bu, milli mücadelenin en başlangıcından itibaren her anında görülen, o benzersiz dayanışma örneğiydi. Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliği, bu parçalanmış iradeyi bir araya getiren, tek bir amaç etrafında toplayan katalizör görevi gördü. O, milletine inandı, millet de ona inandı ve böylece bağımsızlık ateşi tüm Anadolu'ya yayıldı. Bu, sadece bir liderin önderliği değil, aynı zamanda ulusun kendi kaderini tayin etme iradesinin de en güçlü göstergesiydi.

Zorlu Cepheler ve Milletin Ortak Mücadelesi

Arkadaşlar, Milli Mücadele öyle kolay bir süreç değildi, biliyorsunuz. Cephelerdeki durum gerçekten inanılmaz derecede zordu. Bir tarafta modern silahlarla donatılmış işgal kuvvetleri, diğer tarafta ise çoğu zaman yetersiz imkanlarla, ama müthiş bir imanla savaşan Türk askeri ve halkımız vardı. Ama işte tam da bu zorlu koşullar, milli dayanışma ruhunu zirveye taşıdı. Herkes, ama herkes, bu ortak mücadeleye bir şekilde katkı sağlamanın derdindeydi. Sadece cephelerdeki askerlerimiz değil, cephe gerisinde kalan sivil halkımız da inanılmaz fedakarlıklar gösterdi. Kadınlarımız, çocuklarımız, yaşlılarımız... Hepsi birer kahraman gibi çalıştı. Özellikle kadınlarımızın rolü unutulmaz. Kimi cepheye cephane taşıdı, kimi yaralı askerlerimize bakım yaptı, kimi ise karda kışta battaniye, çorap örerek askerimizin üşümemesini sağladı. İstiklal Yolu, Kastamonu'dan Ankara'ya kadar uzanan o kutsal güzergah, işte bu milli dayanışmanın en canlı sembollerinden biridir. Karda kışta, sırtlarında top mermisi, tüfek taşıyan kahraman Anadolu kadınları, o yolu imkansızlıklar içinde aşarak cepheye mühimmat ulaştırdı. Çocuklarımız bile boş durmadı; kimi haber taşıdı, kimi cephedeki askerlere su taşıdı. Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından çıkarılan Tekalif-i Milliye Emirleri, yani Milli Yükümlülükler, işte bu dayanışmanın yasal bir çerçeveye oturtulmuş haliydi. Her evden bir çift çorap, bir çift çarık, bir hayvanın yiyecek karşılığı gibi emirler, halk tarafından büyük bir coşku ve istekle yerine getirildi. Kimse "bende yok" demedi, kimse "ben niye vereyim" diye itiraz etmedi. Herkes, bu vatanın kurtuluşu için elinden ne geliyorsa, gözünü kırpmadan verdi. Bu fedakarlıklar, sadece maddi değil, aynı zamanda manevi bir güç de yarattı. Askerimiz cephede, arkasında topyekûn bir milletin desteği olduğunu bildiği için daha cesur, daha azimle savaştı. Bu durum, Çanakkale Savaşı'ndaki o direniş ruhunun adeta bir devamı niteliğindeydi. Milli Mücadele, aslında tüm ulusun tek bir cephe haline geldiği, uluslararası arenada emsali görülmemiş bir toplumsal seferberlik örneğiydi.

Ankara Hükümeti ve Büyük Millet Meclisi: Ulusal İradenin Kalbi

Milli Mücadele sürecinde milli dayanışmanın en somut ve en demokratik ifadesi neydi diye soracak olursanız, arkadaşlar, cevabımız kesinlikle Büyük Millet Meclisi'nin (TBMM) açılışı olur. 23 Nisan 1920'de Ankara'da açılan bu meclis, sadece bir yasama organı olmanın çok ötesindeydi; o, işgal altındaki bir ülkede, parçalanmış bir milletin kendi geleceğini tayin etme iradesinin sembolüydü. Düşünsenize, İstanbul işgal altında, Osmanlı Mebusan Meclisi dağıtılmış, devletin başkenti düşman kontrolündeyken, Anadolu'nun ortasında, tamamen halkın iradesiyle seçilmiş temsilcilerin bir araya gelmesi... Bu, başlı başına inanılmaz bir dayanışma göstergesiydi. Farklı şehirlerden, farklı mesleklerden, farklı siyasi görüşlerden gelen milletvekilleri, tek bir ortak amaç uğruna, yani vatanın kurtuluşu ve tam bağımsızlık için bir araya geldiler. Kendi aralarındaki tüm kişisel farklılıkları bir kenara bırakarak, milli davayı öncelik haline getirdiler. Meclis'in açılışından sonra hemen ilk iş olarak Ankara Hükümeti kuruldu ve bu hükümet, işgal güçlerine ve İstanbul'daki Osmanlı hükümetine karşı milli iradenin tek temsilcisi olduğunu ilan etti. Bu, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu ilkesinin fiilen hayata geçirilmesi demekti. Artık karar, sarayda değil, halkın temsil edildiği bu kutsal çatının altından çıkıyordu. Meclis, hem yasaları çıkardı hem de orduyu yönetti, dış ilişkileri yürüttü. Yani, mücadelenin tüm yükünü omuzladı. Büyük Millet Meclisi'nin varlığı, Anadolu'daki milli direnişe yasal ve meşru bir zemin kazandırdı. Bu durum, hem içeride halkın dayanışmasını pekiştirdi hem de dış dünyaya karşı Türkiye'nin bağımsızlık ve kendi kaderini tayin etme hakkına ne kadar sıkı sarıldığını gösterdi. Bu büyük meclis, milli dayanışma ruhunun sadece cephelerde değil, aynı zamanda siyasal arenada da nasıl bir birlik oluşturabileceğini kanıtlayan eşsiz bir örnektir. Gerçekten de, milletin kendi iradesine sahip çıkması, kendi geleceğini şekillendirme çabası, dünya siyaset tarihinde nadir görülen bir demokrasi ve dayanışma destanıdır.

Destansı Zaferler ve Sonuç: Türkiye Cumhuriyeti'ne Giden Yol

Milli Mücadele'nin başından beri sergilenen o inanılmaz milli dayanışma, sonunda sahada destansı zaferlerle taçlandı, arkadaşlar. Bu zaferler, sadece askeri dehadan değil, aynı zamanda topyekûn milletin topyekûn fedakarlığının ve sarsılmaz birlikteliğinin bir sonucuydu. En önemli dönüm noktalarından biri şüphesiz Sakarya Meydan Muharebesi'ydi. "Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz" diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün emriyle, Türk askeri ve milleti tarihi bir direniş gösterdi. Bu savaş, sadece bir mevzi savaşı değil, aynı zamanda milletin son umutlarının savaşıydı. Kazanılan zafer, milli dayanışmanın meyvesiydi. Ancak asıl büyük adım, 1922'deki Büyük Taarruz ve ardından gelen Başkomutanlık Meydan Muharebesi'ydi. "Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri!" emriyle başlayan bu taarruz, Türk ordusunun ve milletinin bağımsızlık arzusunun zirve noktasıydı. Arkasında tüm milletin duaları, fedakarlıkları ve inancı olan bu ordu, imkansız denileni başardı. Düşman işgalinden Anadolu'yu temizledi. Bu zaferler, milli mücadelenin askeri boyutunu tamamladı ve diplomatik süreci başlattı. İşte tüm bu milli dayanışmanın ve destansı mücadelelerin sonucunda, Lozan Barış Antlaşması imzalandı ve Türkiye'nin bağımsızlığı tüm dünya tarafından tanındı. Ve en büyük miras, 29 Ekim 1923'te ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti oldu. Bu cumhuriyet, sadece bir devlet değil, aynı zamanda milletin kendi iradesiyle kurduğu, milli egemenliğe dayalı, bağımsız ve çağdaş bir yapının adıydı. Milli Mücadele dönemindeki o muazzam dayanışma ruhu, sadece savaşı kazanmakla kalmadı, aynı zamanda yepyeni bir ülkenin temellerini attı. Bu, dünya tarihinde eşine az rastlanan bir dönüşüm ve direniş hikayesidir. Bugün sahip olduğumuz özgürlük, bağımsızlık ve demokratik değerler, o destansı dayanışmanın ve fedakarlıkların bir ürünüdür. Bu yüzden, bu dönemi ve içindeki milli dayanışma örneklerini asla unutmamalı, gelecek nesillere de aktarmalıyız.

Son Söz: Milli Mücadele Ruhu Bize Ne Anlatıyor?

Evet arkadaşlar, gördük ki Milli Mücadele sadece bizim için değil, tüm dünya tarihi için inanılmaz bir milli dayanışma örneği sunuyor. Bu destansı süreç, bize gösteriyor ki, bir millet eğer birlik ve beraberlik içinde olursa, en imkansız görünen hedeflere bile ulaşabilir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliğinde, Türk milleti, dağılmış, yorgun ve umutsuz bir durumdan yeniden doğuşun ve bağımsızlığın sembolü haline geldi. Vatan sevgisi, fedakarlık, ortak amaç uğruna kişisel çıkarları bir kenara bırakma, karşılıksız destek... İşte bu değerler, Milli Mücadele ruhunun temel taşlarıydı. Bugün bile, o günkü dayanışma ruhu bize güç veriyor, ilham veriyor. Hangi zorlukla karşılaşırsak karşılaşalım, o günkü birlik ve beraberliği hatırlamalı, ondan ders çıkarmalıyız. Milli Mücadele, sadece geçmişte kalmış bir olay değil, aynı zamanda bizim geleceğimizi şekillendiren, kimliğimize yön veren canlı bir mirastır. Bu büyük mirasın değerini bilmek, onu korumak ve gelecek nesillere aktarmak hepimizin boynunun borcu. Unutmayalım ki, güçlü olmanın yolu, birlik olmaktan geçer!